Tanrı'sını kaybetmiş Adem
Doğa ile insan nasıl bir birinden ayrılır? Sadece zekamız mıdır bu ayrımı yapan yoksa unvanlarımız da var mı bu işin içinde? Her şeyi tanımlamak mı zorundayız?
Peki siz bu konularda neler düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi kitapdedektifiyiz@gmail.com adresine mail veya Instagram.com/kitapdedektifiyiz adresine DM iletebilirsiniz.
- Araba mı çaldın lan yine?
- Hı hı..
- İyi bok yedin.
- Soğuktu..
Tabutta Röveşata
29 Mayıs günü kaybettiğimiz Ahmet Uğurlu’nun kült sayılabilecek bir karakteri var: Mahsun. Mahsun, Tabutta Röveşata filminin baş rolü ama kendisi bir anti kahraman. Üstelik, hayali değil. Etine kemiğine kadar gerçek. İki anlamda da öyle. İlki filmin yönetmeni ve senaristi olan Derviş Zaim’in mahallesinde yaşayan böyle bir kişinin gerçek hikayesinden esinlenilmesi. İkincisi de öyle olmasa bile bu durumun kent yoksullarında fazlasıyla karşılık bulabilme durumu. Tabutta Röveşata’nın ondan fazla katmanın haftalık bültenimize sığamayacak kadar uzun açıklamasının bulunduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu sebeple olabildiğince karakterlere odaklanmaya çalışacağız.
Bu karakteri düşündüğümüzde en az film kadar kült olan bir kare var: Mahsun’un Rumeli Hisarında Tavus kuşunu tuttuğu sahne. Halk arasında da gösteriş ve bereketi temsil eden Tavus kuşu, Ezidilik inancında Tanrı Azda tarafından yaratılan, kendisine evreni ve insanları yaratma görevi verilen Melek-Tanrının simgesi. Mahsun, bir şekilde yaşamaya çalıştığı yere çok yakın olan Rumeli Hisarı’nın içine, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e İran devleti tarafından hediye edilen Tavus Kuşlarının konulduğunu öğrenir. Merak eder ve içeri girmek ister. Ancak bir sorun vardır: Yoksulluğunun dış göstergesi olan giyiminden dolayı içeri alınmamak. Vaz geçmez ve bir şekilde güvenliği atlatıp içeri girer. Tavus Kuşlarıyla karşılaşır. Bu karşılaşma bir aidiyet duygusunu pekiştirir. Ancak, bu durum sıradan bir buluşma değildir; Bir yönüyle Tanrı’ya varmanın bir büyük bir adımıdır. Cennetten kovulan, Havva’sı olmayan Adem’in tekrar Tanrıya ulaşma çabasıdır.
Kuş ile kalabalıklar arasında kaybolur. Herkes ona garip bir şekilde bakar ama kimse yanaşmaya kalkışmaz. Çünkü Mahsun’un bir ünvanı yoktur. Sınıf ayrımı denilen şeyi bilmez. Bunun yerine ısınmak için araba çalar geceleri. Sabahleyin de çaldığı arabayı temizleyip yerine tekrar geri koyar. Hatta bunun için de çok fazla polisten dayak yer. Mahsun gibi yaşayan arkadaşı teknede uyurken donarak hayatını kaybeder. Mahsun bundan habersiz yine yine araba çaldığı için polis tarafından aranır. Bu sebeple de arkadaşının cenazesine katılamaz. Bir gün bir sokakta yaşayan köpeğe çarpar ve hemen onu alıp bir veterinere götürür. Veteriner, röntgen çektirilmesini gerektiğini söylemek için arkasını döndüğünde Mahsun orada yoktur. Zaten onlara vereceği parası da yoktur.
Onun gözünden kamerayla baktığımız için iyi insan olarak yorumlarız Mahsun’u ama aslında karşımıza gelse ne kadar yorumlarız soru işaretidir. Bir çünkü daha var: toplumun ünvanları vardır. Ulus Baker; Spinoza’dan bir alıntıyla şöyle der: “Doğa asla kavimler, milletler, sınıflar, zümreler yaratmaz, sadece bireyler yaratır.” Yani Spinoza’ya göre kimlikler sonradan uydurulmuş, bireyin üzerine yapıştırılmış birer yaftadır.
Baskı Dükkanımızı Ziyaret Ettiniz mi?
Tarzını yansıtan kanvas çantalar, ders notlarını renklendiren defterler, telefonunu koruyan havalı kılıflar, daha neler neler! Üstelik hepsi senin istediğin gibi, kişiye özel! Sevdiklerin için unutulmaz hediyeler, kendin içinse vazgeçemeyeceğin eşyalar. Hayalindeki tasarımları gerçeğe dönüştürüyoruz. Oversize sweatshirtler, rengarenk kupalar, esprili tişörtler... Seni bekleyen onlarca ürünle tarzını konuşturmanın tam zamanı! #farklıol #kendinikat
Var olan ürünlerimiz ve kişisel özel sipariş vermek için aşağıdaki linke tıkmanız yeterli!
https://www.voxvil.com/kitapdedektifiyiz
Sabahları bir kahvehanede vakit öldürür. Akşamları da kayıkhane yahut bir inşaatın bodrum katı onun evi olur. Arada ona bakan birisi de vardır neyse ki. Balıkçı takası olan reis. Aslında Mahsun’un hayatına dokunan asıl kişilerin isimlerini film boyunca bilmeyiz. Böylece insanlar kendileriyle empati duygularını birleştirirler. Ta ki yönetmenin neyin rüya neyin gerçek olduğunu görüntü geçişleriyle ortadan kaldırıncaya kadar.
Mahsun nihayet platonik bir aşka tutuşur. Bunun bedeli ona ağır olur. Kadın, madde bağımlısı ve yasaklı maddeye para yetiştirmek için bedenini satmaktadır. Çok ağır bir şekilde bunu öğrenen Mahsun, yıkıma uğrar. Üstelik, tam da reis sayesinde kalabildiği kahvehanenin tuvalet görevlisi işini çokta temiz yaparken. İşinden de olur. Elinde sadece arada bir gittiği Hisar’daki tavus kuşu vardır artık. Başka bir ifadeyle Tanrı ile baş başadır. Ama açtır. Tavus kuşunu kesmeye karar verir. Hisar’a gider kuşu yakalayıp kesip temizler. Tam o sırada güvenlik gelir. Özel mülkiyet yine karşısına dikilmiştir. Çok korkar Mahsun. Üstelik çok üzülür. Tek aidiyet duymak istediği varlık da artık yoktur. Üstelik, yasaklı madde için sevdiği kadını tekrar araba çalıp yasaklı madde satın almak için Tarlabaşı’na da götürmek zorunda kaldığı, bu da yetmezmiş gibi kahvede tesadüfen duran iki polis memurundan kaçmak için Reis’in teknesine binip tekneyi dalga kıranlara çarpmış olmasına rağmen hastaneden sonra kadından bir iz kalmaz.
İstanbul’un o gösterişli ve lüks semtinde ki bu yoksulluk oldukça gerçekçidir. Hayatı kahvehane, tekne, Hisar ve mezarlık arasında giderken araba çaldığında bunu bir tutkuyla yapar. Isınmanın keyfine varır. Bu yönüyle ihtiyaçlar hiyerarşisinin güzel bir örneğidir kahramanımız. Bu ihtiyaçların hiç birini karşıyamadığı için mi fakirdir yoksa fakir olduğu için mi ihtiyaçları karşılayamamaktadır sorusunu sormaktadır film.
Neden böyledir Mahsun, nasıl böyle olmuştur, böyle gidecek midir? Kimse bilmez. Birden beliriverir ve birden yok olur. Bu, hikayeyi hem bizden yapar, hem de meraklandırır. Sanılanın aksine kahramanın yolculuğu yoktur. Çünkü kahraman yoktur. Mahsun bir anti kahramandır.
Filmin final sahnesinde hep erkek görürüz. Üstelik hepsi de ekrana bakar. Bu yönüyle suçlunun bütün toplum olduğunu görürüz. Mahsun itfaiye arabası bile çalar ama bunu aidiyet duygusuyla yapmak ister. O halde aidiyet nedir? İnsan aidiyetin neresinde kalmakta? Aidiyet için ille de özel mülkiyet mi gerekir? Film bu sorularla bitmek zorunda kalır.
Evet, Elon Musk kadar paramız yok. Ama elimizde tutku, inanç ve 200'den fazla özgün içerik var. Peki ya sen?
5 yılı aşkın süredir, bağımsız bir platform olarak varlığımızı sürdürüyoruz ve tek amacımız: Kültür ve sanatın ışığını her köşeye yaymak!
Podcastlerimizde, YouTube videolarımızda ve web sitemizde bu ışığı yakmak için durmadan çalışıyoruz. Peki sen ne yapıyorsun?
Unutma: Küçük katkılar bile büyük değişimlere yol açabilir.
Nasıl mı?
Patreon'da bize maddi destekte bulunabilirsin! Dilersen 5 TL, dilersen daha fazla...
https://www.patreon.com/kitapdedektifiyiz
Bizi takip edebilirsiniz
www.youtube.com/kitapdedektifiyiz
www.open.spotify.com/show/3GgUVOFgQH2ysgcTJb14sG
Ufak Öneriler
· Pazar Sohbeti: Felsefe ve Filozof Sözcükleri Dilimizde Hangi Anlamlara Gelir?
· Ezel Akay: Sonunda Burama Geldi
· Neden Teknolojiyle Birlikte Geliştik?
· FBI, TV ve Radyoda 41 Kadının Kariyerini Nasıl Yok Etti?
· Protestocular, pop yıldızları ve öncüler: Kadınlara bakış açımızı değiştiren 38 fotoğraf
Bültenimizin Geleceğini Siz Şekillendirin!
Bir sonraki bültenimizde hangi konuları görmek istediğinizi bize iletin! İlgi alanlarınıza ve merak ettiklerinize en uygun içerikleri sunabilmemiz için geri bildiriminiz çok önemli.
Hemen aşağıdaki linke tıklayarak kısa ve kolay anketimizi doldurun. Böylece bültenimizi sizin için daha da değerli hale getirelim!
👉 [Form linki] 👈
Unutmayın, sizin görüşleriniz bizim için çok değerli!